UYGULAMAYI AÇ
Gece yolculukları çoğu zaman daha sakin ve daha hızlı gibi algılandığı için birçok sürücüye daha cazip geliyor olabilir. Trafiğin sakin ve daha akıcı olması, gündüzün yoğun temposundan sonra yola çıkma fikri ilk bakışta konforlu bir seçenek gibi durabilir. Oysa direksiyon başına geçildiğinde güvenli bir yolculuk için asıl belirleyici olan, yolun durumu kadar sürücünün beden ve zihninin bu saatlerde nasıl tepki verdiğidir. Bu açıdan, her sürüş belirli riskler barındırsa da gece yapılan yolculuklar artan yorgunlukla ve gündüze kıyasla zayıflayan reflekslerle birlikte bu riskleri belirgin şekilde artırıyor. Gece yola çıkmak kaçınılmaz olduğunda ise yeterli uyku almak, düzenli molalar vermek ve hız konusunda ekstra temkinli olmak hayati önem taşıyor.
Beynin gece değişen çalışma ritmi
İnsan vücudu sirkadiyen ritim adı verilen biyolojik bir saatle çalışır ve bu sistem gece saatlerinde dinlenmeyi önceliklendirir. Gün ışığının azalmasıyla birlikte beynin uyanıklık düzeyi düşer, dikkat süresi kısalır ve bilişsel performans da zayıflar. Haliyle, direksiyon başında bu durum tepkilerin yavaşlaması, ani gelişen durumların geç fark edilmesi ve karar verme anlarında hataların artması şeklinde kendini gösterir. Uykusuzluğun yarattığı etki zaman zaman sürücü tarafından tam olarak hissedilmese de beynin gündüze kıyasla belirgin şekilde daha düşük bir hızda çalıştığı unutulmamalı.
Sessizce artan yorgunluk
Gece sürüşlerinde yorgunluk çoğu zaman aniden değil, fark edilmeden gelir. Sürücü, yorgunluğunu hâlâ kontrol altında tuttuğunu zannederken dikkat seviyesi giderek düşer. Esneme, göz kapaklarında ağırlık hissi ve dalgınlık gibi haller, bedenin dinlenme ihtiyacını açıkça ortaya koyan emareler olarak dikkate alınmalı. Bu noktada en büyük risk yalnızca uyuyakalmak değil. Birkaç saniyelik kısa uyku anları da aracın kontrolünü kaybetmeye neden olabilir. Bu durumun düşük hızlarda bile çok ciddi kazalara yol açabileceği akıldan çıkarılmamalı.
Kısıtlanan algı, çabuk yorulan gözler
İnsan görüşü gece doğal olarak sınırlıdır ve sürücünün algısı farların aydınlattığı alanla kısıtlanır. Bu durum, yol üzerindeki detayların ve olası tehlikelerin daha geç fark edilmesine neden olur. Karşıdan gelen araçların farları, göz bebeklerinin sürekli olarak uyum sağlamasını gerektirdiğinden bu da göz yorgunluğunu artıran bir unsur olarak etki eder. Ayrıca yorgun beyin çevresel uyaranları işlemekte zorlanır. “Tünel görüş” olarak adlandırılan bu çevresel görme kaybında, gözleriniz doğrudan önünüzdeki yolu görmeye odaklanırken çevrede kalan şeyleri veya aynalardaki araçları algılama yeteneğiniz çok daha azalır.
Molaların önemi
Uzun gündüz sürüşleri için bile gerekliyken uzun gece sürüşlerinde molalar lüks değil, bir zorunluluk. Uzmanlar her 2-2,5 saatte bir en az 15-20 dakikalık mola verilmesini öneriyor. Araçtan çıkıp hava almak ve kısa bir yürüyüş yapmak kan dolaşımını hızlandırarak beyne daha fazla oksijen gitmesini sağlayacak ve uyanıklık seviyesini yükseltecektir.
Uykuyu iyi almanın önemi
Son olarak, eğer gece yola çıkmak kaçınılmazsa bu durumda gece yolculuğunun zorluklarını ve risklerini en aza indirmek için direksiyon başına geçmeden önce iyi dinlendiğinizden emin olun. Mümkünse yola çıkacağınız günün öncesinde öğlen vakti kısa bir şekerleme yapmak vücudunuza dinçlik sağlayacaktır.
Paylaşmak için lütfen aşağıdaki ikonlara tıklayınız: